30 Mayıs 2013 Perşembe

OKSİJENSİZ DÜNYA İÇİN EL ELE....

Ben İstanbul'a hayatımda bir kez gittim,
Çooook küçükken,
Öyle çok da gezme imkanım olmadı,
Gezi Parkınıda bilmem...

AMA İÇİM ACIDI...

O ağaçların bir AVM için sökülmesine, buna engel olmak isteyen o insanların gördüğü işkenceye İÇİM ACIDI....

Hadi kendimizi geçtik de gelecek nesil nasıl nefes alacak?
Her yer beton yığınıyken, çocuklarımızın ayakları şu an yere değmezken, bir yeşile bu kadar muhtaçken çok mu gerekli AVM???

Ben oğluma ağaçlarında canlı olduğunu bizim hayat kaynağımız olduğunu akciğerlerimiz olduğunu anlatırken, ona ağaç sevgisi yeşil sevgisi aşılamaya çalışırken bu ağaçların söküldüğünü nasıl anlatacağım neden söküldüğünü, bir bina yığını için kaç yıllık ağaçların heba edildiğini nasıl anlatacağım, buna engel olmak isteyen insanlara yapılan insanlık dışı müdahaleyi ....

Ben içimde hazmedemezken kabullenemezken yeşillerimiz yeşilliklerimiz birer birer yada toplu toplu giderken, kendi çocuğuma nasıl açıklama yapacağım....

Önce insanlar öldü...
Şimdi de ağaçlar...,

ne güzel yok ediyoruz kendi kendimizi.....

korkarım DOĞA İNTİKAMINI FENA ALACAK....

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Birilerinin Hayatına Dokunmak...

kapanan kapıları açmakTam 10 sene önce bir dershanede üç aydan oluşan kurslar veriyordum sabah 9 da başlayıp akşam 9 da bitiyordu ve çok yorucuydu.
Günde 3 gruba giriyordum ve çocuğundan yaşlısına küçüğünden büyüğüne bir sürü insanla birlikteydim. Anlatılacak konular sabit olduğundan ve sürekli tekrar etmekten artık otomatiğe bağlamıştım.

Haliyle konu anlatımında bir sorunum olmadığı için kişilerle birebir ilgileniyordum bir çok paylaşımda bulundum.

Geçenlerde o öğrencilerden biriyle karşılaştım ve aslında tanımakta zorlandım, büyümüş evlenmiş...
konuşurken bana söylediği bir cümle gözlerimin dolu dolu olmasına neden oldu...
senin bir lafın vardı hala unutmam dedi:
 
Çok kapılar çaldım yüzüme kapandı, ama hiç umutsuzluğa düşmedim, kapanan o kapıları çalmayı da açmayı bildim hep derdin... Bu cümle beni hep hırslandırır dedi...
 
Düşündümde evet öyleydi gerçekten hiç pes etmedim kafama koyduğumu öyle ya da böyle bir şekilde gerçekleştirdim ve herkese de yapmak istediklerinde destek olurdum.
 
Öyle ki o anda çevremde bulunan insanlara da sürekli pes etmemelerini istediklerini elde edebileceklerini, hayallerinin peşinden gitmelerini, kimseye kulak asmamalarını, iç seslerini dinlemelerini söylerdim,
Çünkü hep bilirim ki bir çok insan fesat, kimse kimsenin başarılı olmasını hazmedemiyor, eğer bir hayaliniz varsa evet yapabilirsin demek yerine, nasıl yapacaksınla başlayan milyon tane sebep yığarlar önünüze, kösteğin alasıdırlar...

Ne olursa olsun pes etmemek gerek, 99. kapı kapandığında 100. kapı için umudu yitirmemek gerek...
 
Birilerinin bir hayali varsa ben o kişiden daha çok heyecanlanıyorum ve kafamda ilginçtir bir sürü plan ve organizasyon beliriveriyor, hemen anlatıyorum o kişiye...
 
Biliyorum ki birinin hayali gerçekleştiğinde o kişi mutlu olacak ve biliyorum ki kişi başarılı olunca güzel ülkeme katkıda olacak, kişi-insanlık-devlet kazanacak....
 
Birilerinin hayatına dokunmak, onların hayatında bir iz bırakabilmek bana çok mutluluk veriyor...
 
Birilerinin hayatında olumlu izler bırakmanız dileklerimle....
E.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

20 Dilek Listem (Henüz Tamamlanmamış)

Şu an listemdeki dilek sayıları eksik ama aklıma geldikçe güncelleyeceğim:)




  1. Ç. ile yeşillik ek (maydanoz, nane, vs..),
  2. Değişik bir salata tarifi bul ve dene,
  3. yaz bitene kadar 10 kilo fazlanı ver,
  4. 4 yıllık bir üniversite bitir,
  5. İngilizceni geliştir,
  6. Fotoğraf kursuna yazıl,
  7. Bisiklet sürmeyi öğren,
  8. Paten kaymayı öğren,
  9. Ahmet Ümit'in tüm kitaplarını oku,





Evettt, bir taraftan listemizde yaptıklarımızın altını çiziyoruz, bir taraftan da yeni dilekler ekliyoruz:)

1. dileğimizi oğlum gitmeden önceki hafta gerçekleştirmiştik. Birlikte maydanoz ektik, bugün gördüğünde çok şaşırdı çünkü tohum halindeydi ektiğimizde şimdi boyu uzadı yaprakları çıktı kocaman oldu:)
3. dilekte yaz bitene kadar 10 kilo verilecekti, ben henüz 1 kg verebildim, kaldı 9 kg:)
 

BİR DİLEKLE BAŞLADI HERŞEY

20 dilekDebbie Macomber' ın kitabı: Bir Dilekle Başladı Herşey...

Kitap bana göre çok güzel, akıcı, eğlenceli.
Bir çırpıda bitirdim...
Aslında bu kitaplar seri halinde;
bu üçüncü kitap, ben birincisini okudum ikinci kitabı almamışım o yüzden 2.yi beklemeden 3. den devam ettim....

Kitapta:
İçinde bir gurup insanın çeşitli nedenlerle yapmak istedikleri, hayatlarına yaşama sevinci katmak için; bazıları küçük, bazıları büyük yazdıkları 20 adet dilekten oluşmakta....

Bu kitabı okumadan önce hatta taaa lise yıllarımdan beri zaman zaman değişen yenilenen bir listem vardı, ama bu listenin adı hedeflerim listesiydi...
Bazılarını gerçekleştirdim, bazılarınınsa yanından geçtim...

Şimdi bu kitabı okuduktan sonra bende tekrar güncellenmiş ama daha kapsamlı daha küçük 20 dilek tutmayayım ve gerçekleştirmek için uğraşmayayım diye düşündüm...
ve listeyi oluşturmaya karar verdim:)

KURAL KOYDUYSAN TAVİZ YOK!!!

zeplinMerhabalar,

Akşama doğru beklenen oldu sebepsiz mutluluğum öylece havada asılı kaldı gelen bir telefonla,
zaten bir önceki gün alerji olup döküntü yaşayan oğlumun dün de mide - bağırsak arası sindirim sistemi bozulmuş okuldan aradılar. Öyle elim ayağıma dolandı, kötü oldum birden koştur koştur kreşe gitmek zorunda kaldım zira, bir taksi bulamadım daha doğrusu taksi vardı da şoförü yoktu yerinde, hal böyle olunca tabana kuvvet moduna geçtim...
Okula varana kadar da bilgi aldım sevgili öğretmenimizden ne yedi ne içti çıkardı mı vs. vs.
baktım bizim yerinde duramayan sabah güle eğlene kreşe bıraktığım oğlum yatmış minik koltukların üstüne öyle kendinden geçmiş modda..
İyice kötü oldum, şu çocuk böyle hasta oluyor ya işte ozaman kocamın yokluğunu daha çok hissediyorum.
Ayakkabılarını giydirirken bir diğer kreş arkadaşına laf atmadan duramadı oğlum bu konuşması gözlerimin dolmasına sinirimin bir kat daha artmasına sebep oldu
konuşma aynen şöyleydi: Yağmur'un babası burada değil ki, annesi alıyor onuda, benim annem çok güçlü, babamda ankarada, babam gelemezki şimdi buraya... annee seni çok seviyorum :..(
moralde dip oldu,
marketten gofret istedi, normal şartlar altında kesinlikle "HAYIR" derdim ama o kadar halsiz ve rahatsızdı ki kıyamadım aldım. alışverişimizi yaptık çıktık, eve gelirken çikolatayı ancak ona yapacağım nefis mercimek çorbasını içerse yiyebileceğini anlattım,
hemen bir mercimek çorbası yaptım ama bol naneli, çünkü midesi bulanıyordu iyi gelir diye.
Üstümü değiştirene kadar pişer yediririm diye düşünüyordum.
Çat çat kapı kapatma sesleri geliyor, ne oluyor derken bir baktım, beyfendi elinde gofret salon kapısını kapatmış kapının arkasına saklanmış, gizli iş yapıyor!!!!
bir kez daha kendimi kötü hissettim....
bir yerlerde yanlış yapmışım ki oğlum bu hareketi yaptı!!!
tuttum elinden aaaa sen burada mıydın bende ne sesi geliyor böyle diyordum, elinde ki çikolatayı saklamaya çalıştı, demek çıkarttın gofretini poşetten iyi yapmışsın oğlum bana yardımcı olduğun, poşeti boşalltığın için teşekkür ederim dedim.
anne yiyebilir miyim dedi, elbette dedim senin o, sana aldım ya unuttun mu?
ama çorbandan sonra dedim, ses çıkartmadı uslu uslu odaya geçti...
hali yok sesi çıkmıyor bir değişiklik olsun dedim bir seferlik odada yesin tv karşısında yemeğini dedim
AMA YANILMIŞIM!!!
insan bile bile nasıl hata yapar akıl işte!!!!
Annemin bir lafı vardır: KURAL KOYDUYSAN TAVİZ YOK...
kanepenin üstüne koyduğum içine karnını tok tutsun diye ekmek doğradığım çorba hooooop beyefendinin bir el hareketiyle halının üstünde; hemde her yere saçılarak...
Nevrim döndü gözlerimde böyleeee şimşekler çaktı, kulaklarım da bir uğultu yükseldi
Bir şeyler söyledi ağladı ama topladım çorbayı mutfaktan yenisini hazırladım ve gözlerimden ateşler çıkarak sakin olmaya çalışarak güzel güzel yedirdim, artık son lokmalarda öğürür gibi olunca tamam dedim yeter bu kadar su istedi üstüne suyunu da içti...
sakinleştim bende kucağıma oturttum güzelce anlattım ne kadar üzüldüğümü, kızdığımı "ben" diliyle
halımızın da kirlendiğini zaten temizliğe zor zaman ayırdığımı onunla oynayacağım zamanı şimdi halıyı temizlemekle geçirmek zorunda kaldığımı anlattım. Sarıldı öptü, işte kendince özür diledi belki de.
sonra ona aşcı fareyi açtım 10 dk izledik, gözleri gitmeye başlayınca Berrin Göncü Işıkoğlu- Tali Erken Yatıyor isimli kitabını okudum, biliyorum hasta dahi olsa kitap okunmadan zor uyur.
böyle işte...
Bir geceyi noktalayıp bir güne başladık,
offf offf çekiyorum, iş arkadaşım; başladın yine balon şişirmeye diyor,
ama benim balon zeplin oldu....
E.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

HAYAT GÜZELDİR : )

Merhabalar:)
Haftasonu şehirdışına çıktığımız ve dünde okullar tatil olduğu için yazamadım...
Cuma akşamı bindik otobüse kucak kucağa güle eğlene vardık ortak buluşma yerimize,
Babamızı göreceğimiz için bizim fındıkta bir heyecan bir heyecan, kıpır kıpırız
indik otobüsten o nasıl bir sarılış o nasıl bir özlem giderme babasıyla...
ağlamak istedim...
haftasonu nasıl geçti hiç anlamadık.jet hızıyla geçti gittiii...
pazar akşam kendimizi yine otobüste bulduk...
istemeye istemeye döndük yine kürkçü dükkanına..
her dönüş bir başka kabusun başlangıcı gibi...
dün okullar tatildi, tanıdığımız kimse olmadığı için bu koca şehirde işe birlikte geldik...
Top, balon, uçak, oyun hamuru, yazma, boyama, kesme derken vakit tamamlandı, eve alışverişe gittik.

BUGÜN İÇİMDE NEDENİNİ BİLMEDİĞİM BİR MUTLULUK VAR!!!

havadan mıdır sudan mıdır yoksa tatlı oğlumdan mıdır bilmiyorum ama mutluyum tüm sorunlarıma rağmen...
Bu sabah oğlumla "ebelemece"- "hayvanların taklidini yapma"  oynayarak gittik okuluna,
çevredekilerin garip bakışları altında...
:) hiç tınmadım bile...
ister deli desinler ister kafayı yemiş
sorun yok
oğlumun o yüzündeki eğlendiğini gösterir ifade tüm dünyaya bedeldi benim için
Sanırım onun mutluluğuydu benim mutluluğum...

Herşeye rağmen : HAYAT GÜZELDİR,
dedim kendi kendime, bir hafiflik bir rahatlık çöktü şimdi üstüme...
tabi ilerleyen saatlerde ruh durumum nasıl olur bilmiyorum....

Sevgiler.
E.

17 Mayıs 2013 Cuma

Çocuklar...

Dün oğlumu kreşten aldım, eve doğru yollandık,
Kaldırımda elimi tutmamı istemiyor bizim genç henüz 3,5 yaşında olsada...
Anlaşmamıza göre araba yolunda, geçişlerde elimi tutuyor, kaldırımda bırakıyor; hiç istemiyoum elimi bırakmasını yolda, araba yoluna atlar ayağı takılır düşer diye aklım çıkıyor, bir sağında dönüyorum bir solunda... koşuyorsa bende koşuyorum arkasından, o durduğunda ben de yürüme moduna geçiyorum...

Çok mu pimpirikliyim? çok mu abartıyorum? çok mu korumacıyım? bilmiyorum...
Bildiğim bir şey varsa çocuk büyütmek büyük sorumluluk istiyor...

Markete uğrayıp eve geçeceğiz, yaşadığımız il küçük olduğu için her an bir tanıdıkla burun buruna gelme olasılığımız çok yüksek. Yeni kapı komşumla karşılaştık; biri 2, diğeri 1 yaşında iki çocuğu var, zaman zaman merdivende karşılaşıyoruz kendisiyle. 1 yaşındaki oğlunu almış, 2 yaşındaki kızı yanında yok, sordum nerede güzellik diye, evde uyuyor dedi, eşiyle bıraktı diye düşünürken onu yalnız bıraktım oğlum sıkılınca dışarı çıktık dedi. NASIL YANİ??? dedim kızını yalnız mı bıraktın evde bir başına???? Bir şey olmasın sakın dedim? Uyuyor bir şey olmaz dedi!!!!

İyi akşamlar dileyip yoluma devam ettim ama kaynar sularda döküldü başımdan aşağı, onu yargılamak gibi bir lüksüm yok; ilerde benim başıma ne geleceğinide bilmiyorum ama her akşam tv kanallarında haberlerde bangır bangır çakmakla oynayan çocukların haberi çıkıyor, hiç mi haber izlemiyor bu kadın dedim kendi kendime ışık hızıyla geçti bir sürü düşünce beynimden; pencereden, damdan, balkondan düşen çocuklar, başına olmadık iş gelen bebekleri hiç mi duymuyor? ihmalkarlık değil de nedir bu?
bir şey olmaz mantığı,
ne geliyorsa bundan gelmiyor mu başımıza?

Ben ki duyunca ağlıyorum üzülüyorum aklımdan çıkmıyor ne yapıyordur o aileler diye sürekli düşünüyorum...

Allah sabır versin,
Komşumada akıl fikir,
Bizi de Evlatlarımızla sınamasın...

E.

16 Mayıs 2013 Perşembe

İş Arkadaşları-1

Herkesin başına aynı olaylar ya da benzerleri geliyor mu bilmiyorum ama saçlarımı yolmak istiyorum gerçekten...
Benim çalıştığım ofiste 3 kişi var,
2 arkadaş sürekli aynı hikayeleri tekrarlayıp duruyor, hiç pes etmeden durmaksızın her gün aynı hikayeler ya askerlik anıları ya da iş yeri anıları,
tamam paylaşım yapmak güzeldir anılarını anlatmak güzeldir ama sürekli aynı hikayeleri dinlemek gerçekten sıkıcı oluyor.
Orta halli bir günümdeysem; "aaa evet anlatmıştınız şöyle olmuştu" diyorum, iyi günümdeysem: "evet evet doğru aaaa evet" diyerek geçiyorum, sıkıntılı bir gün geçiriyorsamda hiç üstüme alınmayıp yoğun işim varmış gibi davranıyorum nefret ediyorum bu durumdan ama aklıma başka çare gelmiyor...
varsa bir önerisi olan lütfen paylaşsın,
sabrım kalmadı, her şeyi geçtim o kadar çok dinledim ya sanki benim anılarım gibi oldular, sanki ben yaşadım o anıları...
Üzmek istemiyorum kimseyi...
ama bu duruma daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum...
İnsaf kardeşim azıcık insaf....
E.

14 Mayıs 2013 Salı

Tek Kelimelik Cümleler..

ayrımcılıkGünaydın...
Biz insanlar ne karışık varlıklarız,
Düğüm olmuş yumak gibiyiz aynı,
Çözmeye çalıştıkça karışıyoruz daha beter,
Şöyle şeffaf ve net kimseyi göremiyorum etrafımda,
Sürekli birbirinin arkasından atan aradan 10 dk geçmeden "toprağım hadi bana çay ısmarla" diyen garip insanlarla dolu çevrem!!! adamın arkasından söve söve saydırıyorsun sonra gidip çayını içiyorsun.
Benim midem bulanıyor, arkalarından konuşulmayan insan kalmıyor....
Bu nasıl bir mantıktır... Cadı kazanı diyorum boş değil gerçekten...
Yanlış bir şey yapıldığında top hemen; diğer şahsa, bilgisayar sistemine, bir üst makama atılıyor...
Tek ayak üstünde 40 yalanla 40 takla attırılıyor...
Şaşıyorum,
Erkek ağırlıklı bir ortamda çalıştığım için hareketlerime dikkat etmem gerek farkındaydım ama kendimi bu kadar soyutlamam gerektiğini bilmiyordum....
Sırf yalnız bilmesinler beni diye insanlara eşimi oda oda gezdirip hepsiyle tanıştırdım,
Ama ne oldu??? Sonuç: koca bir 0!
Kesin benim arkamdan da konuşuyorlardır.
Konuşsunlar benim alnım ak vicdanım pak.
Cinsiyet ayrımı yapmayı hiç sevmem, benim gözümde "insandır" -"insanlığıdır" baz aldığım, "kişiliğidir", ama burada cinsiyet ayrımı çok fazla, kadınsan ezilirsin, evli ol, çocuklu ol fark etmez....
Şu an yaşadıklarım şunlardan oluşuyor:
Bir ofis arkadaşının odasına gidip çay içilmez, oğlunu kreşten almak için o yönde gidenin arabasına binilmez, kimseye günaydın iyi akşamlar denilmez en önemlisi: birine "A" desen "Z" olarak alfabenin tüm karakterleri arka arkaya dizili sana geri gelir!
Adın çıkar...
O kadar ki artık gülmüyorum bile, bırak bir çift kelime konuşmayı. sadece:
EVET-HAYIR-TAMAM tek kelimelik cümleler kuruyorum.
insanın işyerinde huzuru da olmuyorsa nasıl verimli olabilir ki????
Evde de huzurumuz yarım...
teselli etmeye çalışıyorum kendimi, bunlar hep tecrübe insan yaşayarak öğrenir, kocana kavuşunca bu sorunların bitecek...
Ama nereye kadar...
Sevgiler.

E.

Kendi sorununu Kendi Çözmek...

Dün iş çıkışı hemen eve gitmek istemedim,
çocuklarda kabızlık
oğlumun öğretmenine dışarda yemek yeme teklifinde bulundum O da zoraki de olsa kabul etti sağolsun.
Gittik lokantaya, siparişler verildi, yemeğin ortasında sevgili öğretmenimiz gitmek zorunda olduğunu söyledi, gönülsüzce peki demekten başka bir seçeneğim yoktu tabi ki...
O gitti bizde oğlumla ağır ağır yemeklerimizi yedik.
Sonra bir mağazaya girip 2 yazlık üst, 1 pantolan alarak moral alışverişi yaptım kendime,
Eve geldik, bir sorunumuz yoktu telefonla annem arayana kadar, ben konuşurken oğlum sürekli anne anneeeee diye bağırdı durdu; tamam oğlum ilgileneceğim seninle izin ver konuşmam gerek anneannenle diyerek telefon konuşmama devam etmeye çalıştığım sırada koluma yapışıp dişlerini geçirdi bir güzel, canım acıdı çok ama yapacak bir şey yoktu artık ok yaydan çıktı.... Anneme sonra konuşuruz diyerek telefonu kapattım. Oğlumu koltuğa oturtarak ısırma hareketini sevmediğimi canımın çok acıdığını ve oturttuğum koltuktan 3 dk kalkmaması gerektiğini ceza verdiğimi söyledim. ağladı zırladı sonra sustu ve anne sen beni çok üzdün dedi. Bende çok üzüldüm ama tersi hareket yapamazdım bu dakikadan sonra... 3 dakikası dolunca ona sarıldım ve onu çok sevdiğimi söyledim. Sorun çözüldü gibi.

Etkinlik saatine geldi sıra: kakaolu sütleri çok seven oğlum içtiği kutuları biriktirdi ve onları elişi kağıtlarıyla kaplayarak trenler oluşturduk. kaplamasına yardım ettim, tekerleri kesmek yapıştırmak ve trenleri birbirine eklemek ona kaldı... Çok eğlendi... Ama bir şey daha yaptım o arada normal şartlarda kesinlikle kakaolu muzlu vs gibi süt içmesini istemiyorum ama abur cubur yemesinden iyidir düşüncesiyle alıyordum. Bu sorunu kökten hallettim. İçinde iki üç damla kakaolu süt kalmış olan kutu günlerdir beklediği için kötü bir kokuya sahipti, kestim orta yerinden ve ayy dedim Çcim  bir koklar mısın korkunç kokuyor anneciğim bu dedim, bir daha bunlardan almayalım bu kadar kötü kokulu bir içeceği içmek istemezsin heralde dedim, önce itiraz etti annecim ben çok seviyorum ama dedi, kutuyu burnuna dayadığım anda düşünceleri değişti; almayalım bir daha dedi istemeyeceğim bir daha dedi. Çok mutlu oldum...

Üstümde o kadar yorgunluk vardı ki, yatma prosedürlerini uygularken bayılmak üzereydim artık
ballı süt, diş fırçalama, pijama giyinme, yatağa yatış ve ışığı kapattım ki bir ses anneeeeeee hikayemi okumadın lüdfen anneee lüdfeeeennn duyuldu... tekrar ışık, yatak ve hikaye okuma, ışığı kapat, iyi geceler dile ve uykuya geçiş tabi ne unuttuk SAATİ KURMAYI!!!!

Rüyamda sürekli oğlumla uğraştım, bölük pörçük uyur uyanık bir uykudan sonra...

Sabah gözümü zor açtım,
Geceden saati kurmayı unutunca sabah uyanmak zor oldu tabi...

Apar topar hazırlandım, Ç.yi hazırlamaya geldi sıra, ama bir problem çıktı
tuvalet sorunu: 20 dk uğraşmamıza rağmen ayrılamadı Ç.den kakası malesef, bu arada kendi kendine de kızdı sulu yemek yemedim salata yemedim ondan böyle oldu dimi annecim, bir daha seni dinleyeceğim annecim. belki yolda gelir annecim okula geç kalmayalım annecim diye diye hazırladık onu da kendi sorununun çözümünü kendi buldu çocuğum...

Taksiye bindik ve önce okul ardından iş...

Normal şartlarda 8.30 da iş yerinde olmam gerekirken, 08:45 de iş yerindeydim...
Neyse ki bu seferde bir şey demedi müdür ya da amirler, aslında onların bir şey demesine gerek yok ben zaten geç kalınca yerin dibine girip hep kendime kızıyorum... Çocuklu ve yalnız olunca neye yetişeceğimi şaşırıyorum, zorlanıyorum, bende kendi kendime bulmaya çalışıyorum sorunumun çözümünü... 5 tane alarm arka arkaya ve her zaman ki saatten 15 dk daha önceye kurulacak!!!

Şimdi aklım oğlumda...
Ne ilginç şu anne yüreği ne garip, o acı çekerken ben 2 katı fazla acı hissediyorum yüreğimde...
Onun ayağına taş değse, benim yüreğimde yara oluşuyor...

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Reyhanlı...

Ateş düştüğü yeri yakarmış,

bir tarafta acı bir tarafta kutlamalar...
ne zaman duyarsızlaştık bu kadar?
ne zaman kaybettik duygularımızı?
vicdanımızın sesine ne zaman tıkadık kulaklarımızı?
bana dokunmayan yılan bin yaşasın moduna bağladık...
Orada giden canlara bile saygımız yok,
ne oldu bize böyle???
neredeyiz ne haldeyiz...
kelimeler...
söylenecek kelimeler var ama tıkandım kaldım...
uyuyoruz, uyutuluyoruz.

üzülüyorum....

E.

12 Mayıs 2013 Pazar

GÜN ANNELERİN...

Gün annelerin günü....
anneme
Her özel günde olduğu gibi sadece bir gün mü olmalı anneler günü...
hamilelikle başlayan ve ölünceye kadar bitmeyen bu annelik durumu, annelik endişesi hiç bitmez tükenmezken sadece bir gün mü hatırlamak gerek???
İtiraf etmeliyim ki ben annemle sürekli bir çatışma halindeydim(hala öyleyim) ortak düşüncemiz çok nadirdir, bilmem kuşak çatışmasından mı, yoksa başka bir olay mı, o ne kadar despot, tatlı sert, kaya gibi biriyse ben tam tersiyim, o bir durum karşısında ne kadar kararlıysa ne yapacağını nasıl hareket edeceğini bilirse; ben tam onun zıttı kadar kararsızım, nasıl bir annenin böyle bir kızı olur sanırım baba tarafından gelen genler sayesinde...
Ona yaptığım onca şeye karşın kırıldı mı kırılmadı mı yaptıklarıma üzüldü mü üzülmedi mi bilmiyorum, hiç duygularını belli eden bir insan değildir kendisi, ama hiç bir zaman benim isteklerime karşı çıkmamıştır, başıma gelenlerden dolayı hiçbir zaman "ben sana demiştim" dememiştir. 
İleri görüşlüdür, belki tecrübelerinden kaynaklıdır bu ileri görüşlülüğü...
bildiğim bir şey varsa beni sever ama erkek kardeşime olan ayrı bir düşkünlüğü vardır:)
ya da sürekli başını belaya soktuğu için özel bir ilgi de olabilir. zaman zaman anne sen hangimizi daha çok seversin diye sorduğumda bana sen 5 parmağından hangisini kesersin diye soruma soruyla cevap verir ve ardından ekler, ben çocuklarımı birbirinden ayıramam der sonra çıkar işin içinden... Onu çok seviyorum :)
kardeşimde, bende evliyiz ve benim bir oğlum var, onun bir kızı olacak...

Gelelim bana,
Benim minik oğlum henüz çok küçük oğlum ama ilerde ne tarz sorunlar yaşayacağımı hiç bilmiyorum, şu an babasının bir var bir yok oluşuna alışmaya çalışmakla geçirmeye çalışıyor zamanını, ufak tefek krizlerimiz oluyor bundan kaynaklı en aza indirgemeye; hem anne hem baba olmaya, babanın boşluklarını doldurmaya çalışıyorum. Tüm vaktimi onunla geçiriyorum. Hiç ev işi yapmıyorum o uyanıkken, ya resim yapıyoruz ya oyun oynuyoruz ya da mutfakta birlikte çalışıyoruz. Hiç umurumda değil ev temizmiş, pismiş gelen ne demiş giden ne demiş... bildiğim bir tek şey var benim oğlum bir daha bu günlere geri dönmeyecek, ev işlerine ayıracağım vakti ona ayırıyorum. Bilmem doldurabiliyor muyum böyle yaparak babasının yokluğunu,  ama ona tüm sevgimi tüm şefkatimi vermeye çalışıyorum.

Bu sabah kahvaltıya gittik; ikimiz anne ve oğul olarak...
keyifli bir sabahtı, eğlendik...
Hepsi bu:)
günün anlam ve önemi sadece bir gün olmamalı...
ailelerimizle geçireceğimiz süre çok kısıtlı onlara değer verelim, ne kadar çatışma düşünce farklılığı yaşasakta saygıda kusur etmeyelim.
Sevgiler.
E.

10 Mayıs 2013 Cuma

Yazmak iyi geldi sanırım


Tabii dün şarkılar eşliğinde ağlayarak kendi kendime yaptığım terapiyi saymazsak...
Deşarj oldum, bununda faydası olmuş olabilir...
Haliyle uykumda kaçtı uzun süre uyuyamadım...
Bir yerlerden başlamak gerek anlatmaya, neden bu kadar bunalımım neden bu kadar takmaya başladım hayatı, öyle değil mi...
Evliyim, çalışıyorum ve bir çocuğum var. Ama şu an farklı illerde yaşıyoruz eşimle iş durumlarımızdan dolayı...
Toz pembe olan hayatın rengi birden gökgürültülü sağnak yağışlı havaya büründü bu zoraki ayrılıkla birlikte, oğlum benimle; dünyalar tatlısı bir çocuk, hayatımda bu zamana kadar hep iyi ve güzel şeylerle karşılaştım (en azından hep böyle düşündüm, pozitif olumlama) her annenin başına gelen en güzel şey gibi o da benim hayatımın en güzel olayı :)
o küçücük kalbinde bu zoraki ayrılıktan dolayı neler neler hissediyor, bana bile ağır gelirken hayat...
ilk 3 yılı birlikte ve kalabalık bir çevreyle geçirdik. İşe başlayınca tam gün kreşe gitmeye başlayan çocuğum birden o kalabalık çevredende oldu...
Koskoca bir şehirde sadece ikimiz:
Anne ve oğuluz...
itiraf etmeliyim ki bu şehire gelene kadar market taşınacak tamir edilecek, gidilecek götürülecek her şey sevgili eşime aitti. Bir ampül bile değiştirmedim ki hala değiştiremiyorum buraya geldiğim de 10 gün boyunca patlamış lambayla yaşamak zorunda kaldım! Diyebilirsin insan bu kadar aciz mi olur evet malesef öyleyim elektriğe karşı fobim var, daha bir çok şeye olduğu gibi...
Bu evdeki teknik sorunların üstüne, market alışverişleri, oğlumun kreşe alışma zamanları, okula götürülüp getirilmesi, ev - yemek işleri, ilgi manyağı oğlumun bu ilgiden yoksun kalınca iyice bana sarması, yalnız bir kadına çevrenin baktığı gözler, işyerindeki sorunlar vs..
hepsi bir araya gelince bende pimi çekilmiş el bombası gibi oldum,
tüm neşem huzurum mutluluğum hatta neredeyse sağlığım kaçtı gitti benden...
Hiç kendimi bu kadar çaresiz ve yalnız hissetmedim...
Şimdi içimi dökmek için kimi arasam karşı tarafın benden daha dertli olduğunu anlayıp susuyorum, iyice dert küpü oldum:)
yazdıklarımı geri dönüp okumuyorum, çünkü eminim saçmalamış olabilirim, ama sonuçta bu bir çeşit rahatlama iç döküş...
O yüzden saçmalama günlüğüde olabilir,  canlı günlükte yazı köşeside:)
Sorun yok...
Sevgiler.
E.

9 Mayıs 2013 Perşembe

Sorma...

yaşama azmiMerhabalar,
Blog furyası aldı gitti başını,
Bende yazmak istedim en azından bir deneyim olsun, ne kadar sürer bilmiyorum, devamı gelir mi bilmiyorum, ihtiyaç hissettim belki de yazıp içimi dökmek....
Bir hayatı yaşamak gibi sonunu görmeden ne olacağını bilmeden öyle gözü kapalı adım atar gibi bir başlangıç işte...
canlı günlük dedim adına da...
belki dinamik günlük desem daha mı güzel olurdu onu da bilmiyorum...
31 yaşındayım yazdıktan sonra şöyle bir durdum ve düşündüm de hayır 32 oldum!!! alışmak ne kadar zor bu yeni yaşlara... 30 dan geri saymak istiyorum şimdi....
Eskiden daha çocukken 18 olmaya gün sayarken ve her yaşta bir sene ilerden giderken şimdi buçukların ayların hesabını yapar olmuşum, ilginç...
Evlenene kadar sıkı bir günlük tutucusuydum...
orta okulda başladım günlük tutmaya, çeşitli öykü yazmışlıklarım da oldu o zamanlar, sadece o defterlerin içinde hiç gün yüzüne çıkmadılar, orada kaldılar tozlu defter sayfalarında... hepsi annemin evinde...
Zaman zaman karıştırırdım onları içlerinden bir sürü ıvır zıvır çıkar:) yenmiş çikolata kabukları, sinemalardan tiyatrolardan kalan biletler, lokantaların adlarını taşıyan ıslak mendil paketleri, kiminle gidildiği neler yapıldığı birer ikişer cümleyle paylaştığım notlar... kurutulmuş çiçekler, hediye edilen anahtarlıklar buzdolabı süsleri, çerçeveler... tıpkı bir çöpçü balığı gibiyim burdan bu anlaşılabilir:)))
Liseyi bitirdiğimde (99 yılında)o zamanlar herkes hatıra defteri tutarken ben 4 sene boyunca giydiğim beyaz gömleklerimden birini yaptım hatıra, tüm sınıf arkadaşlarıma birer cümle yazdırıp imzalattığım gömleğim, vefat eden anneannemin son örttüğü yazmaya sarılı bekler öylece... anılara çok değer verir(im)dim...
her birinin benim için önemi büyüktür...
çok not yazmışımdır sevdiğim arkadaşlarıma peçetelere...

Ayşegül Aldinç, Sorma dinliyorum şu an... bitiyor, başa alıyorum, bitiyor başa alıyorum... sanırım 6 ya da 7. kez dinleyişim, bir şarkıya takılırsam arka arkaya bıkmadan dinleyebilirim, bazıları bir daha o şarkının adıını bile duymak istemez belki ama bu benim için geçerli değil...

istiyorum ki "şu an" dan kopup eskilere gideyim...
çok eskilere, çocukluğuma, lise yıllarına, üniversite yıllarına...
bu aralar kalbim atmıyor nefes almıyor gibiyim...
bahar geldi doğaya her yer cıvıl cıvıl her yer aydınlık ama çok da etkilemiyor beni
acaba yaş almak böyle bir şey mi???
Sevgiler.
E.